22 Eylül 2014 Pazartesi

Boş levha üzerine notlar

İnsanlara ulaştığında, içlerini cız ettiren, kalplerinin belki de biraz hasar görmüş ya da yeni yapılanmalar içinde olan yanlarını acıtabilecek, belki farkında oldukları güçsüz yanlarının üzerine basıp geçecek beylik lafları söylemekten, yazmaktan oldukça çekinirim.
Dokunabilir gerçekten ' bir şekilde kusursuzuz'dur ya biz, belki de o kusursuzluk da bir şekilde bana dokunur.
Deneyimlemek üzere, tercihimiz sorulmadan, sıfır farkındalıkla ve hazırlıksız geldiğimiz yaşamımızda tabula rasamızı yani Locke amcamızın adını koyduğu boş levhamızı bir şekilde doldurmaya çalışırken başkaların gerek levhalarında gerek kalplerinde gerekse kapılarının önünde onları incitecek şeyler yapmaya gerek olmadığını hepimiz biliriz.
 
Gerek yok evet! ama etkileşen canlılarız bir şekilde, elimizde olmadan etkileşim içinde bulunabiliyoruz. Uyarılmışlıklarımız da var bizim, yaşadığımız tüm deneyimler, bizi etkileme, uyarma dereceleriyle sinir hücrelerimizce taşınıp didinip belleğimize ohhh bir güzel yerleşiveriyorlar. Kimisi çok çabuk geri dönüşüm kutusunu harekete geçirebiliyor, kimi ise tıpkı benim gibi bellek ekranını uzun bir süre iyi kötü bütün dosyalarıyla düzensiz ve dağınık bir şekilde tutabiliyorlar.
Eh artık ekran epey bir dolmuş ki geri dönüşüm muhteşem olacak adlı kutuma sistem dosyalarını birer birer göndermeyi bilinçli olarak seçmeye karar verdim.
 
Güzel anılarımda yer eden, acı deneyimlerimde yanımda olduğunu hissettiren, tefekkür etmemi sağlayan ve teşekkür etmem gerekenleri piramitte üst sıraya koymak gerek. Ortaya da temelde uyuştuğum, sevgisine inandığım ama sevgisini şartlar itibariyle dönem dönem kırılarak, fesat nuri gibi düşünüp davranarak ama dediğim gibi basit senaryolarını kendi ego- süper ego çatışmasının acizliğine verdiklerimi koyuyorum. En altta da hareketli kaygan bir zemin mevcut. Buraya da aslında  Debord'un  yıllar önce öngördüğü 'Gösteri Toplumu' insanlarının kendimce benzerleri olduklarını  düşündüklerimi koyuyorum. Dilde temizlik, kalpte vicdan ve  temizlik, bakışlarda güven- sevgi bireylerde aradığım öncelikli nitelikler. Kafamda soru işareti olarak beliren kişiler bu alt basamakta belki de nokta koymamı beklemekteler; belki de bunu hissedenler şu an haçlı seferi düzenlemekle meşguldürler ama özlerinde keşke birbirini gerçekten sevseler ah  keşke sevmeyi bilseler ne de olsa sevgi insanları eşit yapar.
 
Sabah sabah yaşadığım içsel devinim ve serzenişin Chuck Palahniuk' e bağlıyor, sözü kendisine bırakıyorum
         "Dinleyin sürüngenler; Sizler özel değilsiniz, Sizler güzel ya da eşi benzeri olmayan kar tanesi de değilsiniz, sizler işiniz değilsiniz, sizler paranız kadar değilsiniz, bindiğiniz araba değilsiniz, kredi kartlarınızın limiti değilsiniz, sizler iç çamaşırı değilsiniz, Sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz..!
          Bizler bu dünyanın şarkı söyleyip dans eden pislikleriyiz".