23 Şubat 2016 Salı

bu yazı ima kültüründen

Bir bebek dünyaya geldiğinde gereksinimlerinin karşılanması için diğer insanlara muhtaçtır.  Karnı acıktığında, altını pisledğinde, bir yeri ağrıdığında ya da uykusu geldiğinde ağlayarak bunu insanlara bildirir ve ihtiyaçlarının giderilmesini bekler. Büyüdüğünde gereksinimleri çeşitlenir , çoğalır. sevgi, ilgi görme, takdir edilmek ister.bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için de artık aileisnin karşısındaki bireylerin tepkilerine göre hareket etmeye başlar. Yoksa gereksinimlerini gideremez. her gürültü yaptığında azarlanan, terslenen bir çocuk zamanla yaratıcı bir uyum yaparak sessiz olmayı, istek ve ihtiyaçlarını ifade etmemeyi öğrenebilir, her hoplayıp zıplayıp oynadığı anda buna izin verilmeyen bir çocuk da zaman içinde yaratıcı uyum yoluyla hareket etmemeye başlayabilir, giderek hareketleri donuklaşabilir. farklı uyum yolları seçebilir. Sağlıklı bir biçimde temas kuramayıp geçmişte yaptığımız yaratıcı uyuma göre davranırsak çoğu zaman bunun farkında olamayabiliriz ve bu nedenle hangi davranışı ve bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini de bilemeyebiliriz. Farklı davranmakan korktuğumuz an da tıkanıp kalabiliriz. direnç göstermek yerine değişen çevresel koşullara uygun yeni yaratıcı uyum yolları geliştirmemiz gerekmektedir( D.,2009).
Bir süredir 'aha' vaziyetlerindeyim yani bir tür keşif yaşantısı dönemindeyim. İlişkilerdeki samimiyet, art niyet, çıkar beklentisi gibi önemli boyutlarda bir aydınlanma evresine girdim ve gözlemliyorum. Her ne kadar geçmişte beni üzme, incitme, kaygılanndırma amacıyla bana yaklaşanlar olmuşsa bağışlamanın psikolojik işlevini iyi bilip araştırdığımdan herkesi ve her yaptıklarını bağışlamayı seçiyorum ve bu kişilerin de amacının kendini gerçekleştirme olduğuna inandığım için onları bu tiyatro sahnesinde olumsuz duygularımdan azad ediyorum. 
Zamanla pek çok şeyi öğrendiğim gibi mesela yemeğin tadını nasıl bazı baharatların bozduğunu, değiştirdiğini damak zevkime göre  fark ediyorsam ve yemeğime artık o baharatları katmıyosam;  zamanla kendi seçimim dışında yaşamımda var olan kişilerin de bu tür baharatlar gibi olduğunu hissediyor, gözlemliyor, tıpkı mayoş bir tat bırakır gibi bu kişilerin de yaşamımda hoş olmayan anlara neden olduğunu, kimilerinin mutluluğumla değil de olumsuz yaşantılarımla beslendiğini  öğreniyor, yaşamımın hevesimin ve gülüşümün tadını bozduğunu görüp onları sahnelerinde hatır icabı alkışlıyor ama kendilerinden artık iyi dilek ve dualarımı esirgemeye başlıyorum. Bunu 30 yaşıma girdiğimde fark etmiş olabilirim. Yaş almak derin ve dopdolu bir farkındalık süreci ve gerçekten kocaman bir 'aha ' yaşantısıymış. herşeye rağmen yaşam güzelmiş ve fesat nuri güntekinlerin sayısı da etrafta gerçekten çok fazlaymış.
o halde benim de haz etmediğim ima kültürünün bir türü olan bu yazıyı güzel bir gestalt duasıyla bitirelim;
 
ben kendi işime bakarım, sen de kendi işine bak.
ben bu dünyaya senin beklentilerini yerine getirmek için gelmedim.
sen de benim beklentilerimi yerine getirmek için gelmedin.
sen sensin ve ben benim.
eğer tesadüf eseri olarak birbirimizi bulursak bu çok güzel olur,
ama bulamazsak yapacak hiçbir şey yok.
  
                                         
 
                                                                   
 

11 Şubat 2016 Perşembe

bir sesleneyim dedim

merhaba,
uzun bir aradan sonra yine yazılarıma devam etme kararı aldım. Bu arada yeni yıla da girmiş bulunmanın heyecanı da söndü gitti Hayaller aynı hayaller, çalışma hızı biraz daha arttı ama şimdilik  ne şükür çok şükür ki herşey yolunda.
 Sevgili bal oğlum büyüyor gözümün önünde sevgi dolu bir çocuk olmasını izliyorum aşkla. Bağlanma eğilimi oldukça yüksek bir çocuk  (tıpkı anası gibi maşallah). İşi gücü yanaşayım seveyim sevileyim dokunayım öpeyim. Hassas olması biraz endişelendirse de vicdanlı olacağını bildiğimden rahatlatıyor bu durum beni. O kadar çok ihtiyacımız var ki vicdana, hoş görüye, sevmeye değil sadece bir de sevgiyi ifade etmeye..
Son zamanlarda yılların bedeni yaşlandırırken düşünceleri özgürleştirdiğini, insanların önyargılarını kırmanın zor olduğunu, patatesli rulo börek tarifini, apartmanda daire kapısının önüne ayakkabıları koymanın yasak olduğunu, ailedeki huzurun hiç bir şeyden önemli olmadığını öğrendim. Hala her güne bir fotograf çekip futursuzca paylaşmaya, saçımı koyulaştırma amacıyla kuaföre gidip sarı renkten vazgeçmemeye devam. Günde en az iki türk kahvesi içmede, sürekli kilo alımımdan şikayet edip boğazımdan kesmemeye de devam ediyor, survivorda da yılmaz morgül'ü destekliyorum.
sevgiler, öpüyorum...