24 Ekim 2018 Çarşamba

Serzenişt mi Serenay mı

Bu yıl,  temmuz ayının ikisi pazartesi günü, tıpkı annemin de 84 yılı iki temmuz pazartesi günü yapmış olduğu gibi ben de bir kız bebek doğurmanın haklı gururunu yaşadım. Bana kalırsa her anne adayı eğer bir bebek dünyaya getirecekse bunu doğduğu gün gerçekleştirdiğinde adeta bir nöbeti devralmış, vazifesini yapmış böylelikle de misyonunu tamamlamış olur. Üzerinden de büyük bir yük kalkar ancak benim üzerimden kalkan bu yük, aslında beni 9 ay boyunca ağırlaştıran, yürüyüşümü değiştiren, 'bel fıtığı oldum zannımca' dedirten, bana 18 kiloyu bir çırpıda aldırtan serenay'ın işleri ve işte bu onun ayak sesleriydi.

Serenay bebeğin her anlamda farklı olduğu, özel olduğu, büyük bir ilgi ve özene gereksinimi olduğu en başından belliydi ve ben ilk annelik deneyimimden sonra aradan geçen zaman sürecinde ne kadar yol kat ettiğimi, ne kadar olgunlaştığımı, ruhsal anlamda ve zihinsel anlamda ne kadar tamamlanmakta olduğumu gördüm demek istesem de tam tersi duygu ve düşünceler içerisinde boğulmakta olduğumu hissediyorum. Aradan geçen zaman zarfında gram bir gelişme olmamış. Herşey başa dönmüş, her kalem zapt edilmiş ve tüm tersanelerime girilmiş. Ya oğlum Alpay hiç bebek olmamıştı, ya ben polyanna bir anneydim; farkındalık yaşamış, sanki alpayı doğurmamış da adeta milli piyangodan ikramiye kazanmıştım.

Bu yaşadığım dehşet duygusunun beni daha önce yaşamadığım ancak bu sefer iliklerime kadar hissettiğim lohusa sendromundan tutun da doğum sonrası depresyonu hatta DSM 5'te olsun tıp literatüründe olsun her tür psikolojk hezeyan ve paranormal aktivitelere ittiğini söyleyebilirim. Evet galiba biraz serenaya haksızlık ediyorum şu an, şuncacık tüyü bitmemiş bebişin günahını alıyorum ama 'hayır, az bile yapıyorum' ve ileride anasının bu yazısını açıp okursa diye daha da devam ediyorum.

Anan serzenişte yavrum, evet belki bir müzik grubu vega değilim bir vegan üstelik ne de bir vejeteryan ya da son mohikan bile değilim ancak uykusuz bir zombiyim kızım. Beni gece vardiyası işçileri, belki eskiden gece kuşu programı yaptığı için bir Okan Bayülgen, belki' saat 4 yoksun'  şarkısını seslendirmiş Zülfü Livaneli anlar öyle bir durum ki bu yaşadığım beni 'uykusuz her gece' şarkısının sözlerini yazan ismini bilmediğim söz yazarı anlayabilir de  o şarkıyı dilimize pelesenk etmiş Ajda pekkan ablamız anlayamaz çünkü o uyur, o uyumazsa dinlenemez ve yaşlanır ama Aslı yani ben uyumadı ve yaşlandı.

Ne dertlendin be kadın dediğinizi, şikayete doymadığımı vurguladığınızı , geçen yaz ne yaptığını biliyorum da diyip analığın her halinden dem vuracağınızı biliyor ve şimdi de serenay'a bir de burdan bakalım adlı köşemize geçiyorum. . Her ne kadar bedensel, zihinsel gibi yönlerden yorucu olsa da tıpkı batı medeniyetlerinin örnek almamız gereken iyi yönleri olduğu gibi serenay'ın da yaşamıma kattığı olumlu durumları sizlerle paylaşmak istiyorum. O halde hazır uyku demişken az uyuduğunuz için daha az aralıklarla beslenip zırt pırt yatağınızdan kalkıp o aç olduğu için ağladığını düşünüp emzirdiğinizde susacağınızı sandığınız ve  emzirdiğiniz için doğum sonrası kilolarınızı bir çırpıda veriyorsunuz. Nasıl olsa serenay şimdi uyanacak bari uyuyup kendimi kandırmayım da kitap okuyayım dediğinizde de kısa sürede pek çok bestseller kitab okuma şansına erişebiliyorsunuz. Evet yazar seçimini bile ona göre yapıyorsunuz mesela size günü, gün ışığını anımsatmasın diye bir gündüz vassaf değil de sizi ayakta tutabilecek delirmenize engel olup  kişisel gelişiminize katkısı olabilecek hakan mengüç 'ben ney'im' olsun, hayat cesurlara torpil geçer olsun ne bileyim gül kokulu bir kitap olan ' el vedud' olsun onları bir çırpıda bitirebiliyorsunuz. Geceleri mahallenize gelen ve o daracık sokağa park edilmiş araçların mutlaka ön tamponuna ya da arka kasasına dokundurup geçen çöp kamyonunun araçlara verdiği hasarı gözlemleyebiliyor, yine o sokakta bir olay olduğunda bir ergen zorbalığı gözlemlediğinizde olaya hiç yoktan canlı tanıklık yapabiliyorsunuz. Yoğurdunuzu mayaladığınızda o henüz ekşimeden, faşırdamadan gecenin bir yarısı onu dolaba kaldırabiliyorsunuz. Az'ı karar çoğu zarar olan bu olgudan uzaklaştıkça japon insanının az uyuduğu bilgisi ile kendinizi japon ırkına yakın hissediyor, bir japon gibi düşünmeye çalışıp daha üretken daha hareketli olabiliyor, bir süre sonra bir turist kıvamına geçip adeta yaşam yuvanızı bir aile evi gibi değil de bir bacasız sanayi gibi ama minimalist bir sanayi şekline dönüştürüveriyorsunuz. Böylelikle de ülkemizde son yıllarda bolca tartışılan yaz saati kış saati uygulamasından değil ve hatta beyninizin uyuşukluğundan ve algılarınızın tek bir bebeğe odaklanmış olmasından mütevellit artan faiz kurlarından menkul kıymetler borsasından, yükselmiş dolardan ve alçalmış alım gücünden de etkilenmiyorsunuz. 7 yıl öncesinde alpay az biraz mızıldadığında o bilmiş annelerin 'bırak ağlasın gırtlağı gelişir, sesi açılır' sözlerini aklıma getirip serenayın ağlama desibeli ile o minnacık gırtlağının ne kadar genişlemiş olabileceğini hesaplayabiliyor, önceden rahatsız olduğum anane adetlerini artık kolayca benimsiyor, bebeğin ayakta salladığında sarsılmış bebek sendromu yaşamayacağına inanıyorum. Üstelik daha da sosyalleşiyorum. Alpay doğduğunda onu kimseyle paylaşacağımı düşünür, kimsenin kucağına onu bırakamaz, babasından bile sakınır ve ona benden iyi kimsenin bakamayacağını düşünürdüm ve bu beni asosyalliğe itmiş olacak ki serenay beni bebek bakımında annenin de destek alması gerektiği, bebek bakımında eş dostun, hatta alışveriş yaparken oradan geçen sevimli ve temiz yüzlü bir vatandaşın da bebek bakımına destek olabileceğine inandırdı ve bana ben nasıl bu kadar sosyal oldum dedirtti. Tamam kabul ediyorum abartıyorum.

İşte annelik tam olarak bu abartı durumu. Belki de yukarıda yazdıkça beni güldüren , evet abarttıkça eğlendiren bir durumdan ibaret bu kutsal dediğimiz annelik. Sevgide abartı, kaygıda abartı, dokunmada, koklamada, dayanamayıp ısırmada abartı, bir kikirdemesine binlerce yorgunluğun unutulması, bir gülüşüne tüm kulunçlarının erimesinde abartı durumu, O'nun gözlerindeki o gülüşe, o dişsiz bir nine kıvamındaki ifadesine hayran olmada bir abartı durumu.


Bir de biçimsel bir kavram bu sevgi. Bazen karamsarlığa kapıldığında ve nasıl bir dünyada kimlerle yaşıyorum dediğindeki yaşama tutunma biçimin, etrafında herkes doğru olduğunu savunduğunda 'baştan sona yanlış olan ben miyim' diye kendini sorguladığında kim olduğunu hatırlatma biçimin, bu dünyayı varlığıyla, tüm canlıları canlılığıyla sevme biçimin, sana zor zamanında elini uzatan, bir desteğiyle güç veren yakınlarını hatta uzakta olan ama kalbinde olan ve esas olan dostlarını tanıma biçimin bu annelik. Çevrendeki insanların, eş dostun sayısını azaltma ama içini zenginleştirme biçimin. Her canlıya karşı sorumlu olma, her can'a duyarlı olma biçimin. Duanı yalnızca özün değil herkes için etme biçimin.


Serenay ile güçlü olmam gerektiğini, bedensel gücün yanı sıra ruhumu da zihnimi de bir şekilde temizlemem gerektiğini, ' bütün' olmanın ne demek olduğunu, her ne kadar önümde bir örneği olsa bile bir babanın bebek bakımında gece gündüz destek vermesinin nasıl büyük bir güç olduğunu ve anneyi tamamladığını, türlü türlü kıskançlık yapmasını beklerken, bunun bir o  kadar da normal olduğunu düşünürken Alpay'ın davranışlarının adeta 'yenidoğan ağabeyi nasıl olunur ' adında seçmeli ders verip üniversitelerde okutabileceğini, Onun nasıl geniş yürekli merhametli ve sevgi dolu bir çocuk olduğunu, yaşamında büyük ve zorlu  adımlardan birini atarken okuyup yazmaya başlarken kardeşini öpmeyi besmelesi yaptığını, kardeşi biraz daha rahat uyusun diye Ela ile Lale'nin el ele olduğunu daha sessiz okuduğunu gördüm.


Serenay ile kalbim pek çok genişledi ve daha çok güler oldum. Bir dakika... Daha çok güldükçe gözlerimin etrafında daha çok kaz ayağım oldu, yüzümdeki altın oran bozuldu ve  kırışmaya başladım, of yine bir kısır döngü, neyse epey geç oldu ben gidip yatmalıyım...

                                                                                                             Sizler de sevgiyle kalın...