21 Şubat 2013 Perşembe

Besleme ile başlayalım!

Anne olduktan sonra bebek bakımında en zorlu süreçlerden birisinin bebek beslenmesi olduğunu anlamış bulunmaktayım. Yemek yemekten zevk alan, adeta yemek için yaşayan bir anne olmama karşın Alpay'ın ek gıdalara başlamadaki isteksizliği beni oldukça şaşırttı. Tam armut dibine düşmemiş şeklinde düşünmeye başlarken haftasonu Alpay'ın yemekte olduğum kısırdan avuç avuç yemesi  o armutun şu an tam şekillenme sürecinde olduğuna ilişkin ipuçları gösterdi.
Bebek dünyaya gelir gelmez en büyük sorumluluğumuz olan onu besleme işlevi hemen devreye giriyor ve bebekle sağlıklı iletişimin de temeli olan  emzirme eylemi o an için en önemli görevimiz haline giriyor.
Eğer herhangi bir sorun olmazsa yaklaşık 6-7 ay gibi bir emzirme sürecinden sonra ek gıdalara geçiş aşamasına geliyoruz ve bu süreçte yasaklı olan besinler dışında bebeğin gıdalarla tanıştırılması, gıdaların bu süreçte sunuş biçimi, pütürlü, ezilmiş, kıvamlı olmaları gibi özellikleri ile emzirmenin devam etmesi önem kazanıyor. Ancak bebeğin kimi zaman bu ek besinlere geçmesi kolay olmuyor ve zaman zaman bu durum annelerin bebeğin sağlığı konusunda endişelenmesine yol açıyor.
Bu durum bizim için de kolay olmadı ve Alpay'ı ek besinlerle tanıştırırken hala farklı farklı yöntemler deneyebiliyoruz. Bebekler kimi zaman besin sunduğumuz kaşığa bile tepkili olabildiklerinden belki de yabancı bir maddenin ağızlarında olmasından rahatsız olduklarından besini kabul etmeyebiliyor, hal böyle olunca da tıpkı Alpay da olduğu gibi neredeyse çorbayı avucunuzla verebilecek duruma gelebiliyorsunuz. Bebeği mama sandalyesinde,  yemek saatlerinde aile bireyleriyle birlikte yemek masasının yanında, bitişiğinde oturtmak bebeğin yemek öğünlerini ve yemek ritüelini öğrenmesini sağlıyor. Aynı şekilde bebekler sıklıkla anne ve babayı model aldıkları için yemeğe ilişkin bizim tutumumuz da bu süreçte önem kazanıyor ve yemek olayını bir angarya olarak değil de mutluluk veren bir süreç olarak yüz ifadelerimizle beden hareketlerimizle bebeğe hissettirmek de gerekiyor. Yemek olayını bir mücadele olarak görmesi, annenin ' yine yemeyecek ' şeklindeki yüzüne yansıyan kaygı ifadesi tıpkı kendini doğrulayan kehanetmişcesine bebeğin beslenmeyi reddetmesine yol açabiliyor.
Bebeğin beslenmesini olumsuz etkileyebilecek fizyolojik nedenli bir rahatsızlığı yoksa, onu tanıdıkça, hangi besinleri yemekten hoşlandığını keşfettikçe, anne ve babanın beslenmeye ilişkin kendi tutumlarının da farkına varmasıyla ve bir kaç çevresel düzenlemeyle bebeklerde beslenme olayı sağlıklı duruma gelebilmektedir.
Bebeğe sunduğumuz besin miktarı da belki de dikkat etmediğimiz sürece bu durumu olumsuz etkileyebilir. Alpay'dan uzun süre tıpkı büyük bir birey gibi iri bir kasede yemesini istedim. Yakın bir tanıdığım anne, Alpay'a sunduğum besin miktarını bir poşete koyup ölçerek poşeti Alpay'ın midesi olarak düşünmemi ve zaten bir bebeğin kendi yumruğu kadar olan midenin poşetteki besin miktarıyla karşılaştırıldığında bebeğin doymuş olma olasılığını anlayabileceğimizi söyledi. Gerçekten de haklıydı ve ben kendi yemek yeme potansiyelimle zaten emen bir bebek olan Alpay'ın midesini neredeyse bir tuttuğumu farkettim.
Prof. Dr. Reha ARTAN'ın iştahsız çocuklara  yaklaşımın nasıl olması gerektiğine ilişkin yazmış olduğu bir makaleyi inceledim ve buradan bir kaç not edindim. İştahsız çocuktan önce anne ve babaya odaklanılması gerektiğini belirten Artan, çocuğun ne zaman ve ne yiyebileceğine anne ve babanın karar vermesini ancak ne kadar yiyebileceğine çocuğun karar vermesi gerektiğini belirterek bebeğin beden ağırlığı ile ilgilenmekten kaçınılmasını, ödüllendirme ve cezadan kaçınmayı, öğün sürelerinin 30 35 dakikadan fazla olmamasını, çocuğun yemediği besini ortadan kaldırmak gerektiğini, kimi zaman bebek beslenmeyi reddettiğinde bir önceki besin sunma aşamasına geçilebileceğini ( katıdan püreye, kaşıktan biberona) belirtiyor. Bir süre sonra da bebeğin en aç olduğu öğünden başlayarak bebeğin bağımsız beslenme deneyimleri yaparak kendi kendine bir şeyler yemesini sağlayabileceğimizi, belki başka bir çocuğun yanında besleyebileceğimizi bu süreçte model almanın önemini, anne ve babanın beslenme konusunda cesaretlendirici davranabileceğini ve bebeğin kimi zaman bu süreçte aç bırakılarak diğer öğünde beslemeye geçilebileceğini vurguluyor.
Eeee kolay değilmiş annelik serüveni herşey öpüp koklamakla bitmiyor. Benim en sevdiğim an ise uyku sonrası ilk mahmurluğuyla onu öpücükle beslemesi..Ama dikkat edelim yanakları değil de yumruğu kadarmış midesi !!!
 
                           O halde görüşürüz paylaşmak için bir sonraki annelik deneyimlerimizi....
 






 Kaynak: Artan, R. (2012).İştahsız bir çocuğa yaklaşımda çocuk hekimine bazı hatırlatmalar, Clinic Pediatri, 7:4.

20 Şubat 2013 Çarşamba

Cemre gelsin ben de geliyorum!

Gri bir şehrin karmaşık yapılı, malzemesi eksik hissini veren yine gri renkli binasında dışarıda yağmur mu dolu mu yağdığını baksak bile kestiremediğimiz günde, bulunduğumuz odadaki anlam veremediğimiz borudan akan su sesi eşliğinde iki kadın ve bir erkeğiz.
                          _resimlerindeki gibi değilsin aslı diye başladı dialoğumuz. Sonra mülksüzler ve mutluluk mimarisinden başladı üçlü bir konuşma. Arada monologlar yaşandı ve dert etme potansiyelimizi tartıştık.  Bilmediğimiz bir yere yolculuk başladı ve fondaki müzik tasarlandı zihinlerde. Farklılıklarımızı belirterek benzer yönlerimiz konuşuldu dilimiz döndüğünce. Sıradan günlerden bir gün aslında bugün de öylesine, beklentilerimize gömüldüğümüz günlerden biri sadece. Ben esir almayı seven insanlardan olduğumu anladım bir kere daha bugün. Sevdiğim bir müzik tınısının bana hissettirdiklerini yanımdakiler de aynı şekilde hissedebilsin, sevdiğim bir filmi mutlaka sevdiklerim de benle izlesin, benim gibi izlesin, beni anlasın, bir anlık yaşanan bir olaya benim gibi baksın yapsın anlasın...sın sın sın istiyorum. Aynı şeyi anda yaparsak aynı hazzı yaşayabileceğimizi mi düşünüyorum ya da bu hazzın  katlanarak artacağına mı inanıyorum? yok yok şu sıralar fazla düşünüyorum bak ben hep bunu yapıyorum esir almam yetmiyormuş gibi beklenti de yapıyorum..
                        Ben şimdi tekrar özüme dönüyorum, iki dakikalığına da olsa inmiş olduğum çocukluğumdan çıkıp yanınıza geliyorum. Hele şu gri havalar gidip cemre hava-su- toprak inişini tamamlasın söz veriyorum ben de normale dönüyorum.
                          

Telif hakkıyı çağırın gelsin!

Son zamanlarda hep elime yazdım, çantamda gezen pek çok şeyden biri olan not defterime yazdım, başıma gelenleri unutmayayım diye aklıma yazdım, hissettirilenleri kalbime yazdım ama buraya yazmadan ifade edemeyeceğimi anladım arda kalanları da buraya yazdım. Ajda Pekkan da bir gazete köşesinde yazıyormuş, yaz yaz yaz adını vermiş köşesine, söz yazarı şehrazat da bu olaya bozulmuş, o şarkının sözü adı başı bana ait, izin almadan kullandın demiş.. Ooooh ona kalsa kendi çapımda benim de muvafakatname vermem gereken piyasaya sürmüş olduğum ne kelimelerim, esprilerim, ne isim ablalıklarım ne katkılarım var. Peki sizin var mı bende kalanlarınız? varsa çekinmeyin hemen şimdi söyleyin, bedelini telifini neyse ödeyeyim..Eeee kiminin parası kiminin duası demişler..

                                                                                      Allah'ım sen durumu biliyorsun Amin!