13 Haziran 2014 Cuma

O' ya kadar şimdilik bu kadar

Ankara'yı severim çok özlerim bi de. Diltarihten çıkıp yurduma dönsem keşke yürüyerek şimdi. Kızlarla azcık laflasak, kahve içip birbirimize fal baksak, akşamda yoklama versek oo mis yatsak uyusak..
 Balıkesir'de en güzel anılarım saklı. Sokaklarda oynamaya doyamadığım, terliklerimi, taytımı giyip, apartman merdivenlerini 3'er 5'er indiğim arkadaşlarımla dışarda oynama süremin en büyük kaygım olduğu günler. Özlediğim, doyamadığım yer...
 Coldplay, liseye başlayacağım sene rahmetli yengem, amcam, babamla birlikte gittiğim Sivas'a damgasını vuran müzik grubum. Bir güzeldi o zamanlar, o yollar yeniden bir sebep olsa sebepsiz olsa da Sivas'a gitsem, yine dama çıkıp yıldızları izlesem, tüm bahçenin yıllık meyve hasılatını yesem dönüşte yine uzun yollarda hala coldplay dinlesem.
Çarpım tablosunu ne zor ezberledim bir bilseniz. Oldum olası matematikle aram hiç iyi olmadı. Hala gergin bir güngeçirdiğimde rüyamda matematik yazılısına girdiğimi, sarı renkli saman kağıtlarda rakamların olduğunu görürüm. Özellikle bu silik silik yazılmış soru kağıtları canımı acıtıyormuş meğer. Bir de bazen kağıtlar bize dağıtılır ve tahtaya sorular yazılır ordan geçirmemizi isterdi hocalar. Başarılı eğitim hayatı geçirdiğime inanıyorum ama dedim ya ne zaman geriliyorum matematik , istatistik sınavı günlerine dönüyorum. Bazen de ders programına uygun kitabı getirmemiş oluyorum ben çok sık rüya görüyorum
 Denizde yüzmeyi sevmediğimi yaklaşık iki yıldır anladım. Kendime de çok kızıyorum, denizi seviyorum ama yüzmeyi sevmiyorum arkadaşım. İzlemeyi, Alpay'ımı denize sokmayı, deniz kenarında takılmayı seviyorum  itiraf edeyim sırf çıkıp saç baş uğraşacağım diye yüzmek istemiyorum.
Eve gidince napacaksın? sorusu lise dönemince okuldan eve dönerken yol arkadaşlarıma sormayı hiç aksatmadığım ve o dönemlerden kalmış olacak ki hala gün içinde gerek çevreden gerek iş ortamından arkadaşlarıma sorduğum klasik sorumdur. o okuldan eve dönüşte yapılan kritikler, gülüşmeler o kadar anlamlı ki güzel günler olduklar için şu an o yıllara dön deseler tereddüt etmeden oluuur demem ondandır.
Fuara gitmenin, koca yaşımda ahtapotlara binmenin, vinodisco gibi taa tepelere çıkan büyük oyuncakların tadını Kocaelinde çıkardım. Füsun ablanın aklında hala kumpiri kabuklarıyla yemem kalmış benim aklımda ise o gün methini duyup karşılaşmak istediğim üç harflili türkan'ın ben oyuncakların tepesindeyken beni görüp inince bana kehanetlerde bulunması kaldı. O günden sonradır yüzde yüz düşünce gücü, kuantum kitaplarına merak salışım.
Gizlemeyin benden bir şeyi aman. ben üzüleceğim diye saklamayın benden. Aklıma rahmetli ananemin vefatını sınav döneminde olduğum için benden gizledikleri geldi şimdi ailemin. eve döndüğümde teyzemle annem açıklamışlardı zorlanıp. onlara ayıp olmasın diye normalmiş gibi karşılamalıyım diye düşünmüştüm ama boğazım inanılmaz sıkılmış daralmıştı. Onlar bu zor anları atlatmıştı sonuçta ve onlardan hüznüme ortak olmalarını isteyemez acılarını tazeleyemezdim. Yas ertelenmemeli aileler yakınlarının ölümlerinin acısını, yasını birlikte yaşamalı gibi dersler işledik okulda sonradan. Bu gibi konular yaşayarak görerek anladıklarımdan.
Horozu severmisiniz, benim için akrep yılan böcekler gibi bir sürüngendir sanki bu hayvan. O kadar mı sevemedim, sevimli bulamadım. Küçük bir çocukken kümesteki horozun sağa sola koşup çocukları hatta beni de kovaladığını anımsıyorum ne amacı varsa bu hayvanın? ama şöyle güzel bir köyde, serin bir odada yer yatağında yatıyorken, uzaktan şırıl şırıl akan derenin ve yem bekleyen hayvanların sesi ile uyanırken bir horozun varlığını da bilmek huzur verir. Aman ben sevmeyeyim ama horozların nesli tükenmesin.
Ilgaz'a yüksek lisans kongresi için gittiğim bir kaç günü hala çok güzel bir şekilde anarım. Psikoloji bilimine emek vermiş çoğunu önceden kimisini orada tanıdığım  pek çok değerli hoca katılmıştı, sabahları yürüyüşe çıkıyorduk Ilgaz ormanlarında. Nesrin Hisli ŞAHİN hocaya şaşırmıştım pek çok. Sabahın erken saatinde bile leopar desenli bluzu, bakımlı hali, yürüyüş sonrası cump diye biz kahvaltıya otururken O'nun yine şık bir şekilde aramıza katılmasına hayran kalmıştım. Hayran kalınmıyor sadece böyle durumlarda, insan kendisinden bazen jenerasyonundan falan utanıyor bir eziliyor falan. Bu gibi durumlarda insan kendisi için de kararlar alıyor, bu kararlar evlenmeden önce aldığım kararlarıma benziyor. Evde sabah uyanınca da bakımlı olacağım, saçımı tarayıp en acından allığımı sürüp şık olacağım deniyor ve nedense o çamaşır sulu dizi iyice bollaşmış eşofman altları beni kolay terketmiyor.
izmirde yaklaşık iki buçuk yıl kadar erken çocukluk dönemimi yaşadım. Örnek apartmanı 7. kat balkonunda saklı oyunlarım. tek kişilik dev kadrom. wolkmanim, seyyal taner kasetim, aboneyim ne bileyim ne bileyim.
Jile dönemi vardı yıllar önce. Siyah bir jile diktirmiştik bana. Önden açık falan değişik bir modeldi, uzundu. Beyaz tshirtle siyah jilemi severdim çok giymeyi, anneme çekmiş bu huyum yeni şeyleri, giyinip süslenmeyi severim en çok. varsın karnımız aç, gönlümüz hoş olsun haa bir de fotograf çekinme mevzusu var, açmayın yaralarımı dayanamam çekmeden duramam.
Kalbim bu yaşıma kadar sanki bir surahi gibiydi yani beyaz bir surahi düşünün doluyor, boşalıyor, doluyor boşalıyor. belki de bu benim ilişkilere, yaşanmışlıklara yüklediğim değerlerdendi. yani bir sabitlik yoktu, ama insan çok şükür evlat sahibi olunca değişiyor herşey yani şu an surahim dolu ağzına kadar, kalbim her an canlı canlı atıyor bir de. Hani eskisi gibi birilerine yine kızıyorum darılıyorum ama kalbim acımıyor acaba surahim eskiden camdı da plastik falan mı oldu alpaydan sonra. sahi tupperwarelere noldu, artık almayı bıraktım onlardan gerçi almama fikrim yeni azimli bir tupperwareciyle karşılaşmadığımdan da olabilir.Ancak kalp kırıklıklarından da plastik markasına bu kadar kolay geçilebilir.
Leyla şarkısı vardır ya rafet el romanın, benim için bir başkadır. Bana gümüldür kampında kuzenlerle geçen bir kurban bayramında kuzenimin anneme bu şarkıyı söyleyip sonuna her defasında hala diyerek bitirip bizi güldürmesi gelir. O dönemde kampta çok cici tatlı Nilay isimli bir kızla arkadaş olup birbirimize mektup yazacağımızı sözleşmiştik ve sonradan öğrendim ki o bana mektubunu atmış ama biz taşındığımız için ne o mektuba ne de adresine ulaşabildim. İçimde hala duru bu vahim durum. Acaba hiç haberim olmadan ulaşılmaya çalışıldığım, tam oradan ayrıldığım, farkında olmadığım, kaçırdığım düşünüp dururum.
Madem böyle yazmaya alıştım, sanki her zaman yazmaya devam edebilirim. Amaçsızca yazmak da güzel ama belki de yazdıkça kendimi rahat hissettiğimdendir gizli amacım. Bir başkasının kafasını şişirmek yerine istediği zaman benden bir şeyler işitip görmesine olanak veriyorum aslında. Gece misafirim gibisiniz bana yatıya gelenleri eskiden beri esir alma huyumun bir şekilde dışarı vurumudur belki. Hiç bitmesin muhabbet hep sohbet edelim isterim. Küçük bir çocukken kardeşi olanların hiç uyumadığını zanneder, oyunlarına ve sohebtlerine kardeşleriyle geceleri de devam ettiklerini düşünürdüm. Aklıma şimdi de düğün evine misafir gitmiş kişiler geldi. Eğer kendileirne otel odası ayarlanmamışsa aynı odada kalan ama birbirine yabancı kişileri düşündüm şimdi. Bu durumu orduevlerinde çok kalmış, bir dönem adeta yerleşmiş olan ben iyi bilirim. Sizin yatağınız sabittir ama yanınızdaki iki yatak sürekli değişir. İyi kafa dengi birisi gelsin dersiniz, bir şekilde ev sahibi olursunuz, ne analı kızlılar ne tatilci teyzeler tanıdı bu benlik. bu tür deneyimler benim için her zaman bir şenlik...
Nil Karaibrahimgil'e bayılıyorum. Keşke aynı ona benzeyen bir kızım olsa, onun gibi yetenekli, güzel cıvıl cıvıl. Olmadı gelinim ona benzesin bari. 
Ordan burdan Alpay'dan diye başladı bu serüvenim. Yaşamımın bir döneminde yazar olmak istedim, hikayeler denedim, hani bu okullarda düzenlenen kompozisyon yarışmalarından öte gitmedi yazı denemelerim, olsun gelecekten ümitliyim, yeter ki kendimi her zaman doğru ifade edebileyim, hayallerimi hayal güvecilerine rağmen paylaşabileyim. Vardır ya öyle insanlar etrafımızda, sen heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatırsın, paylaşırsın, açılırsın. O da mutlaka bunun imkansız olduğunu hissettirecek bir cümle kurar yüzüne yüzüne vurur. Hadi boş ver sadece imkansız olduğunu hissettirse iyi kimi zaman da bu hayal güvecileri sen hayalini unutsan da unutmaz bir gün sana noldu şu hayalin diye soruverir umarsızca, neyseki dinlemiştir seni zamanında dinlemez gibi görünürken ona sevinirsin bari. Sahi ne yara etmiş bende bu insanlar. Napsam sosyal medyada bununla ilgili bir özlü söz yazıp mı paylaşsam varsın onlar gocunsun, hani olur ya güzel bir şekilde kendini ifade edemeyenler içlerindeki pasları bize ulaşabildikleri en kolay mecralardan çıkarıverirler. İnsan da oturur düşürür acaba sıkıntısı kiminle, ben mi tavuğuna kışşt dedim diye. Üstelik bu tür gerginliklerini bu şekilde yansıtanların zaten kısıtlı arkadaşlık bağlantıları vardır yani o laflardan kişi başına düşebilecek pay zaten bellidir, hani yüzbinlere seslenmiyorlardır, olsundur varsındır. Gerçi biz böyleyiz işte, yüzüne söylersek kırarız diye düşünürüz hatta sözlerimiz de yok mu kızım sana söylüyorum gelinim sen anla deriz, temiz kalpliyiz biz yok yok temiz kalpliyiz.
                                                                            


 

11 Haziran 2014 Çarşamba

bende kafa bu

sabah sabah çikolata çay ikilisi ve iş yerinde dinlediğim müzikler ayakları yere bir türlü basmayan boş beleş düşünceler havuzunda yüzen beni yine aldı götürdü buralardan.
zamanında izlediğim o kırmızı bisikletleriyle kapılara gazete dağıtan çocukların  'günaydın molly ' nidalarıya başlayan ve etrafta köpeklerini gezdiren beyaz saçlı teyze ve amcaların olduğu, çocukların frizbi oynadıkları ve aynı anda kolej montlu bir gencin basketbol sahasının içinden ve o tellerden bana baktığı ergen filmlerinin etkisinden neredeyse otuzuma ramak kalsa da kurtulamadığımı acaba bu filmlerin benim karakterimde nasıl etkisi olduğunu, çocuğuma bu filmleri izletsem mi izletmesem mi (sanki annemin bende nasıl bir etkisi oldu? sahi annemle mahallenin muhtarları baba evi  hatta itiraf edeyim kerem cem aşk oyununu bile izlemiş bir geçmişim var benim) diye düşündüm..
şu an bu saatlerde iki çocuğum turuncu renkli okul servisine bindi ve ben onlara el salladım, masanın üzerinde dergilerim var frenchli tırnaklarımla dergimi karıştırmak için koltuğa otururken kahvemi almak için masaya uzandım ve arkamdan kafama dolanmak suretiyle büyük oğlum günaydın diyerek bir öpücük kondurdu ve tostunu masadan alarak henüz uyarılarımı bile dinlemeden o kirli çantasıyla sokağa doğru fırladı. eeee sonrası da bildiğiniz gibi işte böyle yuvarlanıp gidiyorum birazdan arkadaşlarla Ginanın yerinde buluşacağız, erken buluşmamızın nedeni de bir arkadaşımızın bahçe partisi için konsept belirleyeceğiz. amannn böyle
eee siz nasılsınız bu arada...
işte arkadaşlar, siz sevgili yüzbinleri aşan okur kitlem bende kafa hala bu! aslında memnun da sayılırım, bu cuma medcezirin yayın saatinde isterseniz buluşalım...
 
 

6 Haziran 2014 Cuma

beklerken yazınca

dar sokakların kararsız kalmış kaldırımlarının duruşu gibi.
yerinden oynaması belki bir adımın elinde ya da minik bir güvercinin az yaralı gagasına bakıyor yer değiştirmesi...

gecenin bitmeyen ağırlığı, uykusuz bir çocuğun açıkta kalmış ayakları kadar soğuk
ya da dışarda unutulmuş, bozulmaya yüz tutmuş ama içi elvermemiş garibin yemeği kadar leziz...

nedeni sorulmaz, aslı belirsiz kabullenişlerin verdiği sessizlik gibi.
belki de bundandır kimbilir anlık hüzünlerin gönülde biriken derin izleri...
mevsimi uygunsuz bir uçurtmanın kötü talihi gibi ondan iradesiz.
karanlıkta olduğundan renksiz, umutlu belki de mutlu ama bir o kadar da tecrübesiz...

dar sokakların kararsız kalmış kaldırımlarının duruşu gibi.
yerinden oynaması belki bir adımın elinde ya da minik bir güvercinin az yaralı gagasına bakıyor yer değiştirmesi...

                                                                                    Uçurtma koydum adını


bir filmin tam ortasından izlemeye başlamak gibi bu yaş ilerledikçe kendimi gerçekleştiriyorum, daha mutluyum sözleri ya da klasik yaşlanma vesveseleri...
birileri en başından haber vermeli yaşam akışının başlama saatini, yayın içeriğini, kimlere hitap ettiğini ve ne zaman biteceğini...


4 Haziran 2014 Çarşamba

tik taklı sarkaçlı duvar saati eşliğinde ve telle örülmüş minik bir havalandırma penceresinden çirkin bir güvercinin beni gözlediğini hissettiğim, uyandığımda göz göze gelmemizle uçup gitmesine tanıklık ettiğim ve rahmetli dedemin sabah namazı abdestini alırken sessiz sessiz ettiği duaların huzurunu yaşadığım sabahlarım var benim, hiçbirşeye değişemeyeceğim...

hava yağmur karanlığındaysa

yalnızsam ve sevdiğim bir şarkıyla kahvem de yanımdaysa yazarım sıklıkla bu aralarda.


yaşamın kıyısında bir serüven yaşamak...
kıyısının daha değerli olduğunu düşünerek avunmak gibi mesela.
belki de önemli olan herşeyin kendi halinde bir özgünlük barındırdığını bilmektir içinde.
öz'ünün ne olduğunun farkına varamamak...işte bu asıl  mesele.