15 Aralık 2015 Salı

ifadesi yok

Her sabah bir ümitle 'merhaba' derim yeni güne. Baloğlanım Alpayımı uyandırmak ne güzel olur öperek, o terlemiş ensesini koklayarak. Kulağına şarkı fısıldayıp gözlerini açmasını bekleyerek. Uyandığını bilmek ama şımarmasını gözlemlemek!
 Onun o sıcaklığını görüp de kimsesiz, anne sevgisinden yoksun çocukları düşününce yüreği soğuyor insanın. Gözlerine bakmaya utanıyorsun aynada kendinin, kimse derman olamaz kimsenin kimsesizliğini doldurmaya. Kaybetme korkusunun gelecek kaygısıyla birleşme noktasında demleniyor kederim.
Savaşın sıcaklığını hissedip bir şey yapmama, elinden gelmeme çaresizliğinin verdiği hüzün de cabası bu içsel tedirginliğin. Sonra bir anlamı kalmıyor sözcüklerin, ifadelerin...

11 Kasım 2015 Çarşamba

iş arkadaşı deyip de geçme

Mesleğimi çok seviyorum. Yeniden dünyaya gelsem bu cüssede, bu bünyede olsam da olmasam da yine mesleğimi seçerdim ben. Üniversitede bir hocamız, 'öğrenciler bedava terapi almak için bu bölümü seçerler' demişti. Ne de doğru demiş; hayat boyu terapi alıyorsun psikoloji okuyunca ve önce kendinden başlıyorsun insanı tanımaya ve yorumlamaya çalışırken...
Ancak mesleği icra ederken birlikte çalıştığın insanların, çalışma ortamının özellikleri ve sargınlığı da mesleki doyumu etkileyen en önemli sebeplerden.  Çalışma arkadaşlarının birbirinize destek veren, işbirliği yapan, enerji veren, sır tutucu olan, yapıcı ve yön veren arkadaşlar olması 'iş yerinde çok arkadaşım var' dan ziyade iş yerinde yakın arkadaşlarım var demenizi sağlar ve iş yerindeki bir kaç yakın arkadaş iş yerine olan bağlılığı artırır ve değil işe başlama, pazartesi sendromu yaşamak iş yerinde sıkılmaya ve kaygılanmaya vakit bulamazsınız.
Çalışma arkadaşlarının birbirine destek vermesi, kişilerin arasındaki bağı güçlendirir, sargınlığı artıtır ve kişi çalışma ortamında kendisini güvenli hisseder. Sırtım yere değmez diye düşünür ve bir bakıma iş yerine aidiyet hissi geliştirir. Bu arkadaşların işbirlikçi olması; ortak ilgi alanlarına sahip olmanıza, birlikte yapmaktan zevk aldığınız rutinler oluşturmanıza yol açar ve kendinizi hergün belki de aynı saatte onlarla gülüşüp kahve içerken aynı zaman diliminde bireysel işlerinizi düzenlerken buluverirsiniz. Destek veren arkadaşlar sizi kollayan arkanızda duran arkadaşlarınızdır ve sizin yokluğunuzda dahi sizi korurlar, düşüncelerinizi savunurlar ve yine siz bu tür zamanlarda kendinizi güvende hissedersiniz. Yoldaşınız olan bu kişilere yalnızca çalışma ortamında değil günlük yaşamınızda ve sosyal çevrenizde de gereksinim duyarsınız ve başınıza gelen iyi ya da kötü olay olumlu ya da olumsuz durumları onlarla paylaşmadan edemezsiniz. Bazı deneyimleriniz onlara farklı gelebilir ama onlar arkadaşlığın sevgi potasında bunu eritirler ve size kendinizi olduğundan daha iyi hissetmenize yol açarlar. Fikir ayrılıklarınız, farklı zevkleriniz ve ayrı dünya görüşleriniz zaman zaman ortaya çıktığında saf arkadaşlığın hoşgörü büyüsüyle harmanlanır ve ne olursa olsun onların yine sizin yoldaşınız oldığunu bilirsiniz. Enerji veren arkadaşlar, bir anda herhangi bir basit olay ya da durumu eğlence haline getiren arkadaşlardır ve mizah yönü güçlü, küçücük bir olayı içi dolu turşucuğa çeviren yine bu pozitif insanlar olmaktadır. Siz inatla 'hayır üzüleceğim, dibe batmanın inanılmaz zevkini yaşayacağım' diyerek onların sabrının sınırlılıklarını zorlarken onlar inatla sizi güldürmeye çalışan enerji dağıtıcılarınızdır. Bu arkadaşlar iş yaşamınızda size destek vermenin yanı sıra sizin ufkunuzu açan, bakış açınızı değiştirmenizi sağlayan yön vericilerdir. Sizi motive ederler, sizin yükselmeniz, başarılı olmanız adeta onların da kendi benliklerini yükseltir ve onlar sizin başarılarınızla övünür, gurur duyarlar ve bunu da size hissettirirler. Hayalleriniz onlara gülünç ve ulaşılmaz gelmez; onlarla alay etmek yerine hayallerinizi adeta korurlar, gerçekleşmesi için ellerinden geleni yapar yapamadıkları zaman da gerçekleşmesi için dua ederek yanınızda olurlar.
Bu özelliklerden bir ya da iki tanesinin olduğu çalışma arkadaşınız varsa şanslısınız. Bu özelliklerin olduğu çalışma arkadaşlarınız bende olduğu gibi birden fazlaysa siz gerçekten çok şanslısınız ve iş ortamına bu nedenle ağlaya sızlaya değil; güle oynaya gidersiniz. E ee bu arkadaşlarla  çekilen fotograflarla da tarihi bir güzel belgelersiniz..
                                                       
 



29 Eylül 2015 Salı

İş yerinde Psikolojik Zorbalık: MOBBING


İş yerinde psikolojik taciz, iş yeri zorbalığı anlamında kullanılan bir kavram olan ‘mobbing’; günümüz çalışma yaşamının en önemli ve sıklıkla karşılaşılan sorunlarından önde gelenidir. Mobbing kavramı, ilk dönemlerde, yalnızca bir takım hayvan gruplarının birbirine olan baskı ve zorbalığı olarak ifade edilse de zamanla çalışma yaşamındaki kişiler arası ilişkilerde üstlerin astlarına, eşit statüdeki iş arkadaşlarının birbirlerine olan zorbalıklarında ya da az rastlansa da astların üst pozisyonlarındaki bireylere uyguladıkları psikolojik tacizi ifade etmek amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Literatürde ‘mobbing’olarak geçen bu kavram, ülkemizdeki araştırmalarda ‘yıldırma, yıldırkaçır, bezdirme, psikolojik taciz, psikolojik zorbalık’ kavramlarıyla araştırmalara konu olabilmektedir. Ülkemizde, özellikle 2000li yılların ortalarında iş ve çalışma koşulları hakkında yapılan bilimsel çalışmaların artmasıyla birlikte, iş yerlerindeki kişiler arası stresin en önemli nedenlerinden birisi olan mobbing hakkındaki çalışmalar da hızla artmıştır.
İş yaşamında, sistematik bir şekilde, genellikle bir bireye yönelik olan düşmanca, etik dışı ve psikolojik taciz olarak ifade edilen iletişim kurma biçimi olan mobbing’i genel olarak iş ortamında, kasıtlı bir biçimde bir birey ya da gruba yönelik yapılan ve bireylerin maddi ve manevi bütünlüğüne zarar veren olaylar zinciri olarak tanımlayabilmekteyiz. Tacizci (zorba) ve kurban (mağdur) ilişkisinin çalışma koşullarında ‘mobbing’ olarak tanımlanabilmesi için, tacizci ve kurbanın ilişkisinin, ani bir çatışma durumu, anlık bir gerginlik değil; psikolojik zorbalığın uzun süredir devam eden bir saldırı niteliği taşıması, kurbanı işten uzaklaştırmaya yönelik bir stratejinin algılanmış olması ve tacizde kasıt bulunmuş olması gerekmektedir.
Tanısının oldukça güç olduğu Mobbing’de kurban içinde bulunduğu oyunu her zaman algılayamamakta, kendisinde meydana gelen bir takım hastalık ve rahatsızlıklar ile zorbanın kendisine yaptığı davranışlar arasındaki bağlantıyı tam olarak ifade edebilmekte zorluk çekebilmektedir ya da birey; iş yerinde bir takım sorunlardan dolayı yalnızca yakınmakta ancak ekonomik kaygılar iş yerindeki konumunu kaybetme, çalışma yaşamından uzaklaşma kaygıları nedeniyle yaşadığı bu zorbalığa son vermede isteksiz olabilmektedir. Mobbing’ e uğrayan mağdurların genel olarak bir takım özelliklere sahip olduğu bilinmekte, bu kişilerin genellikle iş yerinde popüler ve sevilen, işlerini çalışkan bir şekilde ortaya koyan, güvenilir, dürüst olarak algılanan kişiler olduğu kadar iş yerinde sessiz, hakkını aramakta çekinen, iletişime kolay geçemeyen bireyler de olabileceği bilinmektedir. Çalışma ortamında azınlıkta bulunan bireyler, farklı etnik kültür ya da dinden olan, işe yeni başlayan, bir özrü ya da engeli bulunan ya da güzel, genç olan ve farklı bir giyim tarzına sahip olan bireylerin de genel olarak mobbing’ e uğradığı bilinmektedir. Bu konuda yapılan ulusal ve uluslar arası bilimsel çalışmaların ortak sonucu, diğer şiddet ve taciz mağdurlarından, mobbing’e uğrayan mağdurların daha fazla sayıda olduğu bilgisidir. İş yerindeki psikolojik zorbalıkta amaç, kurbanın kendi rızası ya da başka bir şekilde o işi bırakmasının sağlanmasıdır. Mağdura ilişkin haklarını tam olarak bilmesi uygulaması konusunda gizli ya da açık bir baskı, iş yerinin sunduğu olanaklardan onu mahrum bırakma, kaynakları kullanmada mağdura karşı adaletsizlik durumlarını içeren bu iş yeri terörü olarak ifade edilebilen durum, mağdurda bir takım fiziksel ve psikolojik sorunların meydana gelmesine yol açmaktadır.
İşe yabancılaşan, kendisine yabancılaşan bireyde bir takım somatoform bozukluklar (somatizasyon , ağrı bozuklukları), psikosomatik hastalıklar (cilt problemleri, yüksek tansiyon), uçucu ve uyarıcı madde kötüye kullanımları, depresyon, yaygın anksiyete bozuklukları, travmaya kadar giden psikolojik rahatsızlıklar meydana gelebilmektedir. İş doyumunda düşüklük, bireylerin psikolojik tükenmişlik yaşamasına, iş yerine gelmede isteksizliğe sürekli rapor alarak işe gelmemeye ve zamanla tacizcinin amacına yönelik olarak yalıtılmışlıkla birlikte işten ayrılmaya kadar giden bir duruma yol açabilmektedir.
İş yerinde kişinin arkasından konuşulması, işi bırakma konusunda imalar yapılması, bireyin iş ortamında görmezden gelinmesi, iş toplantılarında dışlanmaya çalışılması, görüş ve fikirlerinin önemsenmemesi, bireyin itibar ve onuruna yönelik saldırılar, bireyin yapabileceğinden daha fazla iş yükü verilmesi, uzmanlığının ve etkinliğinin dışında işler verilmesi, çalışanın yapmakta olduğu işin gereğinden fazla kontrol edilmesi, yaptığı bir takım hataların abartılması ve defalarca vurgulanması, aşırı derecede alay edilmesi, eşek şakalarına maruz bırakılması, dedikodusunun yapılması, grup yemeklerine davet edilmemesi gibi durumların genel olarak mobbing’e işaret ettiği bilinmektedir.
Mobbing’e uğradığını düşünen bireylerin iletişim becerilerinin güçlü olması, tacizci ile bu durumu birebir konuşması, psikolojik tacize uğradığını diğer çalışma arkadaşlarının da fark etmesini sağlaması ve bu anlamda tanık bulması, tacizcinin üstü konumda olduğu durumlarda insan kaynakları ya da diğer yöneticiler ile iletişim kurmaya yönelmesi, kendisine uygulanan tacizi belgelemeye dikkat etmesi, bu anlamda delil oluşturarak hukuksal yollara başvurması gibi çözümler sunulmakta; bireylerin benlik algısındaki bozulmalar, özgüven yitimi ve benlik saygısındaki azalmaların bireyin ruhsal bütünlüğünü zedeleyebileceği nedeniyle uzmanlardan psikolojik destek alması, iş yerlerinde ise genel olarak demokratik iş bölümü ve dayanışmayı içerek kuralların, rollerin belirginleşmesi, sınırların tanımlanması gerekliliği bulunmaktadır.
Günümüz koşullarında iş yaşamı zamanımızın ve bu şekilde tüm yaşamımızın belki de en geniş alanını kapsamaktadır ve iş yerindeki huzur, işten alınan doyum, çalışma arkadaşları ile uyum içinde olabilme ve sağlıklı kişiler arası ilişkiler bireylerin iş yaşamındaki başlıca gereksinimleridir. Bu sağlıklı çalışma koşulları, kişilerin önce psikososyal açıdan sağlıklı ve kendilerine yeten bireyler olmalarını sağlayarak örgütlerin de başarılı olmasına yol açmaktadır. Örgütlerin bu anlamda çalışan personelin farkındalığı yüksek, uyum ve iş bölümü içinde hareket eden ve iş doyumu alan bireylerden oluşmasını sağlamak için çalışanların özlük haklarını sağlamalı, iş yeri sağlık birimleri sıklıkla ruh sağlığı taramaları yaparak koruyucu ruh sağlığı çalışmalarına önem vermelidir.
Okuyucuların mobbing’e uğramadan sağlıklı koşullarda çalışmalarını diliyor, psikolojik açıdan farkındalık dolu günler yaşamalarını diliyorum.

Uzm. Psikolog Aslı ALPAY GÜNDOĞMUŞ









11 Ağustos 2015 Salı

'herkes hazza koşar çok azı onun başında beklemeyi bilir 'hazzın haritası bölümünden, Ahmet Altan'ın içimizde bir yer eserinden..
Engin Gençtan'dan da okumuştum; insanların çoğu zaman mutluluk ile hazzı birbirine karıştırıp, kendielrine haz veren yaşantıları mutluluk diye adlandırdıklarından bahsediyordu ve mutluluğun bir durum değil; süreç olduğundan ve iç dünyanın derinliklerinden gelip zaman zaman buluşabildiğimizi bir yaşantı olarak tanımlıyordu mutluluğu...
haz, mutluluk, sağlık, esenlik.
eskimiş, yılların yaşanmışlıklarını içinde barındıran rahmetli anneannemin tenekeden dikiş kutusu gibi bu hayat eski bir dolabın kulpu kırık çekmecesinde duran..kokusu burnumda, anıları belleğimde. Onu düşündükçe yaşadığım haz mı işte al sana mutluluk...
Esenlikler dilerim...



7 Temmuz 2015 Salı

Bazen sizi mutlu edenin geleceğinizde nerede olacağını kestiremeyebilirsiniz. An' ı kurtaracağım diye karanlıkta kaybolmak mı ..İşte tam burası. Kaybedenler kulübüne hoşgeldiniz efendim.

24 Haziran 2015 Çarşamba


keşke bir güzel anlatabilsem kendimi. Bildiğim kelimeler açıklamaya yetse kendimi ya da emin olabilsem anladığına toprağın, yanımdan geçen insanın belki de rüzgarın, doğanın benliğimi...
kolay olsa keşke gözyaşını dindirmek içinden içli içli ağlayan küçük çocukların.
en mutlu olduğum bir anda duruverir gülümsemem birden. Anın tadını yaşamaya hevesim hep bu yüzden.
tıpki Sabahattin Ali'nin yazmış olduğu gibi
"Beni en mutlu günümde... Sebepsiz bir keder alır...... Anlayamam kederimi... Bir ateş yakar derimi... İçim dar bulur yerimi...'

 

20 Haziran 2015 Cumartesi

Hep bir yanımız eksik gibi.  Çizgileri birleştirip resmin tümünü tamamlamaya çalışır gibi. Yap bozun köşelerinden başlayıp bütünü görmeye çalışır gibi. Çıkmaza girdiğimizde ellerimizi semaya kaldırıp yakarır gibi. Ruh ile nefs' in birbirini tamamlaması gibi. Eksikliğimi başka bir eksikli insan ile tamamlamaya çalışır gibi. Ben kendimi seninle tamamlıyorum. Şimdilik başka da bir şey düşünmek istemiyorum.

21 Mayıs 2015 Perşembe

hiçbir yere taşmıyorum.
kendime sızıyorum yalnız.
ben dediğim koskocaman bir oyuk.

Edip Cansever

11 Mayıs 2015 Pazartesi

hanımların dikkatine!
overlok makinesi ayağınıza geldi. halı, kilim, yolluk, paspas kenarına, halıfleks kenarına overlok çekilir. beş dakikada yapılır, hemen teslim edilir tadında günler yaşıyorum şu aralar.
Bahar tüm güzel renkleriyle geldi yaşamıma. Gerçekten dilediğimde ve güçlü bir şekilde istediğimde ulaşabildiğim isteklerim oldu. Hayal kırıklığına uğradığım anlarda ise elimden tutacağını bildiğim insanlar tanıyorum bi de.
her zaman sorundan, kaygıdan bahsedilmez. Geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar. Her sokağa da elbet bir overlok makinesi minibüsü uğrar. Hayatınızın kenarlarını, düşüncelerinizin olumsuz olanlarını aldırmadan şekillendirin sonra da sade köpüklü bir türk kahvesi hüpletin

30 Nisan 2015 Perşembe

"bir elim sağ cebimde

bir elim sol cebimde

bu hüznü siz de bilirsiniz

anlat deseniz anlatamam

enine boyuna yaşarım ancak"

turgut uyar

21 Nisan 2015 Salı

Kalbe yakın şiirlerin uzak görüşlü
okurlarını yeğlerim ben.
pirinç ayıklamasını bilenleri
soğanı zarından soyabilen
anlamı kemiğinden ayırabilenleri
taşa, ağaca, kuşa, çiçeğe bir görümde
ad verebilenleri
diğerleri, sadece diğerleridir
gelir geçerler bir göz değimi.

murathan mungan

17 Nisan 2015 Cuma

Çocukları Hapsolmasın


basın bülteni
                “İçerdeki Çocuklara” Anaokulu

 

Anneleri cezaevinde olduğu için, parmaklıklar arasında yaşamak zorunda kalan 0-6 yaş arası cezaevi çocuklarının oyun ve eğitim imkanlarının iyileştirilmesi için “İçerde çocuk var” adıyla birsosyal proje başlatıldı.

Projeyle Türkiye genelindeki 7  kadın ceza infaz kurumundakianaokullarının iyileştirilmesiamaçlanıyor. Projenin ilk adımı Adalet Bakanlığı’nın izni ve işbirliğiyle İstanbul Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu’nda atıldı.

 

Çeşitli meslek gruplarından 24 duyarlı vatandaşın gönüllü olarak yola çıkıp, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı ile bir araya gelerek başlattığı İçerde Çocuk Var adlı projenin amacı,  cezaevlerinde, annelerinin hem yatağını hem de kaderini paylaşan miniklerin hayatına dokunarak geleceklerine katkıda bulunmak. Proje,cezaevi çocuklarınaöğrenebilecekleri, eğlenebilecekleri eksiksiz bir anaokulu ortamı oluşturmak, yeşil alanlar yaratarak doğayla tanışmalarını sağlamak, gelişimlerine uygun yemek hazırlanabilecek mutfak inşa etmek ve dış mekan oyun alanı kurarak cezaevi içinde özgür bir yaşam alanı yaratmayı hedefliyor.

 

İstanbul Bakırköy Cezaevi’nde başlayacak proje kapsamında, mahkum annelerinin kaderini yaşamak zorunda kalan cezaevlerinin masum çocukları için kaynak bulmak amacıyla çeşitli etkinlikler ve kampanyalar yapılacak. Ayrıca, İstanbul Valiliği’nin izniyle alınan4528’egönderilecekSMS’lerve banka hesap numarasına yapılacak bağışlarla kampanyaya gelir sağlanacak. Böylece, mevcut anaokullarının  iyileştirilmesi ve anaokulu bulunmayan kadın cezaevlerindede yeni ana okullarının yapılmasında kullanılacak. Hedeflenen anaokullarının çocuklara kazandırılmasından sonra ise proje,  cezaevi çocuklarının dışarıdaki yaşıtları ile eşdeğer eğitim şansına sahip olmalarını sağlamak ve cezaevi yaşam koşullarının iyileştirilmesi için devam edecek. 

 

İlk adım İstanbul’ da

Türkiye’deki 7 tane kadın ceza infaz kurumunda yaklaşık 5 bin kadın mahkum var. Bunlardan 370 Kadın mahkum,0-6 yaş arası çocuklarınıkendi yatağında yatırarak cezaevinde büyütüyor. Örneğin, İstanbul Bakırköy Kadın Cezaevi’ndemahkum anneleriylecezaevinde yaşayan0-6 yaş arası53 çocuk var. Bakırköy Cezaevi’ndeki çocukların bir kreşi var ancak bu kreşin deiyileştirilmesi, eğitici oyuncak ve kitaplarla yeniden elden geçirilmesi gerekiyor. Projenin ilk adımı da Adalet Bakanlığı’nın izni ve işbirliğiyle Bakırköy Cezaevi’nde atılacak.

 

Oyuncak ve oyun arkadaşları yok

Cezaevinde doğan ya da annelerinin kucağında parmaklıklar arkasına gelen, cezaevlerinin masum çocukları, hayatlarının en önemli evrelerini yaşıtlarının sahip olduğu birçok şeyden yoksun, olumsuz koşullarda geçiriyor. Oyun oynama ve eğitim almaları gereken zamanlarını annelerinin koğuşunda, çeşitli suçlardan mahkum,yetişkin kadın koğuş arkadaşlarıyla geçiren çocukların,bu süreçte yaşadıkları deneyim,hayatlarının sonraki dönemlerini özellikle ergenlik ve gençlik yıllarını ne yazıkki derinden etkiliyor.Koğuşlar kalabalık olmasın diye her koğuşa sadece bir çocuğun konulduğu cezaevi çocuklarının oyuncak ve kendi yaşıtı oyun arkadaşları yok.

 

“İçerde Çocuk Var” projesi ilk adımİstanbul’da Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu’nda atıldı. Tüm mimari ve inşaat hazırlıkları tamamlanan anaokulunun çok yakın bir zamanda tamamlanması hedefleniyor. Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu tamamlandıktan sonra Türkiye’de bulunan diğer Kadın cezaevlerine de anaokulu kazandırılacak. Böylece proje ile cezaevi çocukları, kreş, oyuncak ve oyun arkadaşlarına kavuşacaklar.

 

Proje ile ilgili detaylı bilgiye www.icerdecocukvar.com sitesinden ulaşabilirsiniz.

 

Bağış için ;

COCUK yazıp 4528’ e SMS gönderilebilir.

Banka bağışı için; VakıfbankKadıköy Şubesi, Şube kodu 012 Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı (TL)

TR 94 0001 5001 5800 7303 0490 01

 



9 Nisan 2015 Perşembe

Baloğlan'ın 2 nisan kutlu doğum günü için yazılmıştır;

Yalnız senin için vazgeçmem göğe bakmaktan,
Sadece seninle sıkılmam tüm sıradanlıktan, arınırım korkulardan, yıllarca içimde taşıdığım o belli belirsiz kaygılardan...
Yeniden çizeriz seninle o üçgen çatılı, dumanı tüten tek bacalı ve iki pencereli minik evleri.
İki dağ arasından masmavi bir dere indiririz birlikte
ve sadece sen doldurabilirsin o resmi,
arkadaki iki dağın arasındaki, rengi turuncuya çalan güneş gibi...

                                                                                         
İyiki doğdun Baloğlan'ım
Hiçbir sevgiden çalmadan, hiçbir sevgiyi azaltmadan bana sevgi katan alpayım...









 

28 Mart 2015 Cumartesi

9 Mart 2015 Pazartesi

kedicikler için 11 ayın sultanı, benim için ise eskiden depresyon ayı olarak gördüğüm ancak gayet yumuşak, hassas bir geçiş yapmakta olan mart ayı da yarılanmak üzere..
haftasonu baloğlanın sınıf arkadaşları ve öğretmenleri ile buluştuk. O günden aklımda kalan Alpay'ın heyecanı, mutluluğu, arkadaşlarını farklı bir ortamda görmesinden kaynaklanan sevinci, arkadaşı Soner'in annesine Alpay'ımı anlatması,  O,  'anneee, Alpay okulda canavar oluyor bizi kovalıyor, biz de kaçıyoruz' derken Alpay'n yüzündeki o utanma duygusu ile sırıtmanın peşi sıra gelmesi, can parçamın benden bağımsız ortamında neler yaptığını duyunca duygulanmam, olmayacak yerde ağlarsam diye korkmam..
O büyüdükçe sanki neşenin, yaşamın büyümesi..bunun gibi şeyler, Alpay'ım sağolsun da mart da olsa bir şekilde geçer...


23 Şubat 2015 Pazartesi

Bizler hayatımızı alabildiğine zorlaştırırken, bilinmezler hayatımızı kolaylaştırırdı. Vücudumuzun yaraları olduğu gibi kaderimizin de yaraları vardı. Onlara da şifa gerekti. Kaderinin farkında olmak, kaderinin yaralarının da farkında olmayı gerektiriyordu...


Hayat boştur ! Onu dolduran anlamdır yalnızca. Bizim ona verdiğimiz çeşitli anlamlar. O kadar boştur işte hayat, sen bir an önce onu kendi anlamlarınla doldurup güzelleştirmeye bak. Ömrünü ancak böyle hayat yapabilirsin.


Herkesin kendi çocukluğunu korumasının yollarının farklı olduğunu biliyordu. Bir keresinde 'çoğu kişi farkında bile olmadan kendi çocukluğunu başkalarından korur' demişti Lelalu. 'Ancak böyle kendimizin yetişkini oluruz

                                                                           
Kendi boşluğunuzla yüzleşmeden varlığınızı dolduramazsınız. Şiir bizim kendimiz olmaya açılan kapımızdır. Ama bazen kendi kapımızı yüzümüze kapatırız. Kim olursanız, ne olursanız, nasıl olursanız olun, ama kendinize girip çıktığınız bir kapınız olsun çocuklar. Az olun, ama hakiki olun. Bir gün kendi kapınızı çalacak yüzünüz olsun.


     Murathan Mungan, Şairin Romanı

17 Şubat 2015 Salı

kapısı siyah içi aydınlık

yaşam o güçlü elleriyle bizi taşırken, zaman zaman  da parmaklarını bir şeylerin üstüne bastırarak, bize önümüzdekileri irdelememiz gerektiğini, onları şöyle bir elimize alıp evirip çevirip bir de ters çevirip altına bakıp elden geçirmemiz gerektiğini vurgular. Çünkü, bazen tam olarak dokunmaktan, anlamaktan, farkında olmaktan çekinir; o içimizde olan, hiç ziyaret etmediğimiz, kapısını açmaktan değil; aralamaktan dahi korktuğumuz gizli odamıza girmekten korkarız. Bozulmaktan, üzülmekten, reddedilmekten, yitirmekten, deneyip de bir türlü yapamamaktan korkarız. Belki de önceki yaşam deneyimlerimiz, çocukluktan kalma takıntılarımızdır bizleri bundan alıkoyan...
 
Bizi endişelendiren, yersiz yere üzen, ayağımıza dolanan engellerin takıntıların nedenlerini dışarıda, bizden bağımsız ve gücümüzün yetemeyeceği kadar uzak bir yerde değil; içimizde, özümüzde ve o girmeye korktuğumuz kapısı siyah belki de içi aydınlık odada aradığımızda, yüzleşmemizi gerektirecek pek çok sorunla karşı karşıya kalmamız olasıdır ancak geçici çözümlerle artık baş edemediğimizi gösteren deliller mevcutken, artık bizi savunacak gücü dahi kalmayan savunma mekanizmalarımız da  yıpranmışken işlevsel, güvenilir, an'ı kurtarmaya yönelik yüzeysel olan değil kalıcı çözümler ve davranış becerileri edinmek gerekiyor.

Düşünmek, kendine odaklanmak, bilinçlenme süreçleri hepimizi korkutabilir, değişime hazırlanmak, keşfetmek, olmaya çalışmak, benliğimizdeki o karanlık odalara girme endişeleri kaybolma korkusuna yol açarken kendimize kavuşmayı, ait olduğumuz yere ulaşmayı kolaylaştırır.

Kaybolmak kendini bulmayı doğurur ancak burada da bir nokta vardır ki kendine gerçek anlamda odaklanmak, insanlardan uzaklaşmaya yol açabilmektedir. Güvenli bir limanda olmanın verdiği huzur yaşamı daha kontrol edilebilir kılarken; keşfedilmesi mümkün limanlara da ulaşma çabası,  yeni yerler, deneyimler ve yaşantılara açık olmamızı sağlar. Önemli olan bu yolculuk sürecini benliğimizle uyum içinde sürdürebilmek ve kendimizden uzaklaşmadan kendimizi bulmaktır...sonrası mı? o da bu yazılanların düşündürdüklerinde saklı...

13 Şubat 2015 Cuma

aslında zorlamamak gerek yavaş olmak bırakmak izin vermek ...

10 Şubat 2015 Salı

insanım işte...hata da yapar, telafi  etmeye de çalışırım. içimde melek de var şeytanla da yaşarım. Çok gülersem ağlayacağım korkusuna kapılır; çok sever aşık olur, bağlanmaktan kaçarım.
her gün bir karar verir,  dayanamaz cayarım. sevgiyle coşar hüzünle eksilir azalırım.
bir şiirle yön vermeyi düşünürken yaşamıma, bir kaç dörtlük  değiştirir fikrimi zikrimi baştan sona. kendi adıma hazır değilim mutlu da olsa herhangi bir sona. bazı anlar kolay unutulmuyor üç farklı lezzette çay ve sıcacık bir sobayla başlıyorsa...






oslo...

 

5 Şubat 2015 Perşembe

kafası ilginç biçimde işleyen bir kadındı. Örneğin yeni tattığı bir şey için birden " tadı döşemelik kumaşa benziyor bunun" derdi. yüzünüzdeki anlamazlık ifadesi üzerine eklerdi: " sahiden de döşemelik kumaş çiğnemeye benziyor bu".
benzetmedeki size çok ilgisiz görünen ilişkiyi, onun nasıl kurduğunu anlamazdınız elbet, ama sözünü söyledikten sonra yüzüne yayılan o kendinden emin tebessüm, orada sizin de keşfetmeniz gereken bir şey olduğuna ikna ederdi sizi.
iknanın önemi ile kandırılmış olduğunu anlamanın sonrasındaki ilişkiden kaç kişiye, kaç hikaye çıkar kim bilir? 

   kibrit çöpleri' nden 
         murathan mungan




3 Şubat 2015 Salı

güzel düşününce mi oluyor tüm bu güzel şeyler...cevaplanması gereken çok soru var ama insan hep istediğini bilmek duymak ister..

1 Şubat 2015 Pazar

kokusunu özlemek...












bazen aklında kalanlar kalbinle birlikte seninle gelirler. belki bir yerlerde saklı kalırlar,
kalbinde zannedersin ama hiçbir yerdedirler. olsun istersin..hayal edersin...


27 Ocak 2015 Salı

içimde kelebekler her zaman uçmuyormuş öyle ve nereye saklandıklarını yalnızca mevsimini bekleyen çiçekler bilirmiş.
benliğinde hissettiklerini ifade ettikçe daha çok yabancılaşabilirmişsin kendine ve insan kendini ne kadar tanımaya başlarsa uzaklaşırmış tüm insanlardan. 
sorumluluklar, tutkular, kurallar...bunlardan ibaret yeni başladığım, bitirmeyi pek planlamadığım kitabın her sayfası...


25 Ocak 2015 Pazar

en güzel mevsimin ılık esen rüzgarında kelebeklerin dansına eşlik etmeyi beklerim.            
en mutlu sabaha uyanmış olamaz mıyım  bu sabah...
en içten ve sesli kahkahalarım beni bekliyorsa, en güzel şarkıyı henüz dinlemediysem diye heyecanlanırım yada... belki hep dikmeyi hayal ettiğim henüz teğelleme aşamasına geçemediğim ama kumaşının rengini ve dokusunu belirlediğim o elbise yetişir en güzel mevsime. 
mutlu olmak için öyle pek çok neden aramam, bilirim ki o sebepler farkındalığımda, kendimde ve derinlerde değil de yüzeylerde...   
                           sevgilerle!



23 Ocak 2015 Cuma

güneş henüz doğmadan sana doğmak isterdim sessizce.
belki biraz yarışır gibi yıldız terkedişleriyle.
aydan hiç bahsetmek istemem;
varlığı sinmiş yüzüne, gözlerin ve ellerine...

22 Ocak 2015 Perşembe

kendimi görmek için çabaladığım berraklıkta,
sendeki beni aradığım derinlikte gözlerin var.
ne kadar yakınsan bana sen;
onlar bir o kadar benden uzak..
bir an önce sona ermeye çalışan cümlelerin var senin de.
yolumu bulmama yardımcı bir pusulasın belki bana
ya da beni benden almak için yetecek gizli bir tuzak
yeniden yaşamak mümkün olsa bazı anları,
o ilk bakışında kaybolduğum yerde bulmak isterdim kendimi
yetinmek lazım belki bazen, bendeki aslında hiç olmayan seninle...
gözlerimi her kapattığımda önümde duran,
belleğimden silinmeye çalışan ama benliğimdeki o sade siluetinle...
 
                                              

                                              yazılmışsa paylaşmak da gerek  o zaman..

20 Ocak 2015 Salı

Sesin, tebessümün, bakışın, duruşun,
  sesimde, tebessümümde, bakışımda, duruşumda olmasa da olur.
 Öyle bir saklan ki bana benim haberim olmasın...

19 Ocak 2015 Pazartesi

Şimdi buraya bir tırnak açıp
İçine üç nokta koysam,
Kim anlar kime 'Çok özledim' dediğimi
Dilsiz dudaksız?
'...'

                           S.Tuncer
   

17 Ocak 2015 Cumartesi

kimi insanlar bazı şiirlere götürür sizi, kimileri bazı şiirlerin anlamı olur kimisi de her ikisi...

'Bilsem ki yanımdan gitmeyeceksin uyumam.
Bilsem ki rüyama geleceksin uyurum.
Bilemedim gitti'
                           demiş şair S.Tuncer

kimi insanlar  bazı şiirlere götürür sizi, kimileri bazı şiirlerin anlamı olur kimisi de her ikisi...

14 Ocak 2015 Çarşamba

Yüzümde güneşin sıcak dokunuşuyla uyandığım bir sabah, kulağımda sadece kuşların cıvıltısı, akan derenin sesi, yeni bir günün hazırlığındaki kadınların hareketlerinin ve yüzünü yıkayan komşu amcanın yine de huzur veren boğaz temizleme sesi var..
Yeni bir yolculuk, biraz heyecanlı çok az yorucu güzel yeni deneyimler. Küçük bir çocuğun gülümsemesi için hala eski gücünü halatlarla ve ağaçlara tırmanarak tartmaya çalışan yaşlı bir dedenin hazırlamış olduğu o huzurlu ama bir o kadar da dengesiz duran salıncağın üzerindeyim şimdi ve salıncak gibi önümdeki doğa da beni mutlu etmek için en güzel halini sunmakta. Hızlandıkça daha çok yaklaşırsın gökyüzüne ve saçlarını yere değdirircesine bırakırsın kendini tıpkı uçmaya çalışır gibi bilinmeze..
Bilinmez olan yalnızca zamanın neler getireceği...
Bildiklerim ise hayallerim, salıncağın varlığı ve güneşin sıcak dokunuşuyla uyandırması
 
 








12 Ocak 2015 Pazartesi



Bir çiçeğe sahip olmak isteyen onun güzelliğinin soluşunu seyretmek zorunda kalır. Ama bir tarladaki çiçeğe sadece bakmakla yetinirsen, o hep seninle olacaktır; çünkü çiçek akşamın ve günbatımının ve nemli toprağın ve ufuktaki bulutların bir parçasıdır. Orman bana bunu öğretti. Senin hiçbir zaman benim olmayacağını, o yüzden de seni hiç kaybetmeyeceğimi öğretti. Yalnızlık içinde geçen günlerimde sen benim umudumdun, kuşkuya kapıldığım anlarda sen benim kaygımdın, inanç anlarında sen benim kesin kararlılığımdın. Bundan sonra aşk’ın özgürlük olduğunu hep hatırlayacağım. Öğrenmesi çok uzun yıllar alan ders işte buydu

                                                                                                     P. Coelho'dan

9 Ocak 2015 Cuma

Sen aklım ve kalbim arasında kalan en güzel çaresizliğimsin...
                                             cemal süreya'dan

7 Ocak 2015 Çarşamba

'Biliyor musun' dedin, 'Sen neye benziyorsun biliyor musun?'
Epeydir aradığın birseyi bulmus olmanın hem sevinç, hem keder veren gizi bir an icin bulandırmıştı yüzündeki tedirginliği, kırıklığı.

Sis ışığa çıkmıştı.
Sonra yavaşca çevirip başını yüzüme baktın kuyuya düşmeye benzeyen derin bir korkuyla.
'Neye?' dedim, yan yanayken yasadığımız ayrılığın adını sorar gibi,

 'Neye?'
'Bilardo toplarına.'
'Neden ?' dedim.
'Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan...'
Bir uçurum gibi derinleşen sessizlik o an baslamisti bile bizi birbirimizden uzaklastırmaya.
Beni terk etmeden once yaptığın son konuşma oldu bu.
Sonra iki arkadaşım geldi, birinin omuzunda agladim, hangisiydi simdi hatırlamıyorum. Sonra birlikte baska bir kente gittik, anlarsın ayriligin ilk günlerinde o eve katlanılamazdı, sonra ben baska asklara, sonra baska evlerin duvarlarina başka takvimler astım
Simdi ne zaman birinden ayrılsam, ıstakaların sesi patlıyor kulaklarımda
ardından bilardo topları
dağılıyor dört bir yana.
Seni hatırlıyorum o soğuk ışıkta bir daha.
bir daha
bir daha.
 
murathan mungan'dan

5 Ocak 2015 Pazartesi

Aslında insanı en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil. Yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır.
                                                                         Dostoyevski