31 Ocak 2017 Salı

Pullu olmayı diledik


Erken çocukluğun süregelen bir yapısı, etkili uzantısı, uzun bir gölgesi var. Temel gereksinimlerimizin karşılanması gereken o kritik ilk iki yıl döneminin ne kadar önemli olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Güvenli bağlanmanın, ileriki dönem yakın ilişkilerinin niceliğini bile etkileyebileceğini artık iyi biliyoruz.
Şimdiye dek yüzlerce ergen gelişim döneminde olan çocukla görüştüm, kimi zaman dezavantajlı gruplar dediğimiz kesimde doğup yetişmekte olan çocuklarla. İlk bakışta hissettiği yalıtılmışlık duygusunu, içinde yaşadığı yalnızlığı bakışlarıyla bana da hissettirirler sonra da soğuk bir denize girip ısındığımızda hissettiğimiz sıcaklıkla yaklaşır kimisi ya da tıpkı çocukken o çok sevdiğimiz buzparmak dondurması gibi keskin tatları iz bırakır görüşmede. Bedensel algılarına inanılmaz önem verirler ve saç modelini fark edip ona emek verdiğini farkettiğimizde kimisinin yüzünde güller açtığını görürsünüz. Terk edilmiş olsa da ya da kalabalık bir aile yapısının içinde yalıtılmış kalsa da genellikle en çok sahip çıktığı, korumaya çalıştığı alanı ailesidir. Onu terk etmek zorunda kalmış ya da çekip gitmiş annesinin hala kendisini arada da olsa telefonla aradığını vurgulayanı çok olmuştur. Ne kadar ebeveynlerine tepkisel olsa da kolunun bir kenarında annesinin ismi kazılıdır ya da canım anam yazılıdır. Güvenli sığınağı oradadır ve saklamak istediği pek çok arzusu, hezeyanları, çelişkisi, yanlış ve doğruları orada apaçıktır. Risk almayı belki de hala büyümekte olan beyin yapıları ve gelişmekte olan zihinsel süreçleri emreder  onlara. Sıklıkla görüşmede bundan bahsediyorum onlara. Şimdi birisi gelse ve bu camdan dışarıya atlayabilir misin aslı dese ben atlamam ama bence sen bir düşünürsün derim, gaza gelir misin diye sorarım aleni şekilde. Risk  almayı fiziksel bir etkinlik olarak bir davranış biçimi olarak görmediğini bildiklerime bile. Kendisini ifade etmeyi seven bir ergen ile görüşüyorsanız ne ala. Size de sorular sorar, sosyal medya hesaplarınıda arkadaş olmanızı ister, ebeveynleriyle görüşmeden çıktıktan sonra içeri yeniden girip doğruları söyleyim mi der, bir de birlikte çekileceğimiz bir selfie ister. Onlarla iletişim kurmanın en rahatlatıcı yanı aynı süreci kendinizin de  bir şekilde yaşamış ve o gelişim dönemlerinden geçmiş olmak. Onların geçmiş olduğu yollarda karşılaştıkları tünellerin bir kısmını biz görmedik belki de ya da benim tünelim dönemin ulaştırma politikası gereği daha aydınlıktı belki de. Kimi tünellerde yolun sonundaki ışığı görmenin pek mümkün olmadığı durumlar vardır ve bu yoldaki çocuklara yolculuklarında eşlik etmek üzere rehberlere gereksinim vardır, işte bunu farkedip onun da farketmesini sağlamak ve güvenilir ellere yönlendirmek gerekmektedir.
Çocukluğun uzun gölgesinde, bilmediğimiz adreslerde, kalabalık yüzlerle ve bilinmezliğe doğru yürüyoruz. Demlenmekte olan çayını içeceğini hayal eden, günün yorgunluğunu ayağından çıkardığı siyah, altı ezilmiş ama iplik dokusu yırtılmamak için direnen çoraplarını çıkarıp fırlatarak bitireceğine inanan amcanın ruh hali gibi psikolojik durumumuz Yalın, oldukça basit. Kimi zaman da tıpkı çirkin görünümlü olup, o yaşadığı gösterişli akvaryumun cezbedici pullu balıklarının çöplerini temizleyerek yaşamını idame ettirmeye çalışıp cama yapışık olan vatoz canlısı gibiyiz. Erken çocuktuk, ergen olduk, gecikmiş yaşı bulursak ölüp gideceğiz, hepimiz pulları hayal ettik umduğumuzu değil bulduğumuzu yiyebildik.

 


Aslı'nın duası

Güzel bir kaç kelime var bildiğim; özgürlük, belki biraz huzur, ne iyi olur ki içinde bolca heyecan olsun  ve bir o kadar da barışçıl..
Sadece kalbimin attığını hissettiğim bir gürültü, bunun farkında olacağım bir sakinlik ve içinde sevgi olan bir kalp olmalı ki sesi bana dinginlik versin.
Aklımdan geçen bir o kadar da içime sinen niyetler gerçek olsun ve midemi doyuran nimetler hep faydalı olsun. Bedenime, ruhuma ve zihnime en yakın yine ben olayım ve ağzımdan çıkanı yine ilk ben duyayım.
Ellerim sevdiklerime isterim ki hep dokunsun, kulaklarım en iyi havadisler işitsin, gözlerim gülen insanlar ile korunan bir doğa görsün..
Duam burda hep dursun, belli olsun, inanırım ki gerçek olsun..
                                         
                                                                      Amin

3 Ocak 2017 Salı

perde

Saman kağıtlara yazılmış roman hikayeleri daha derin, daha bir romantik muhteviyatlı gelir. Başımdan aynı olay geçmiş olsa da sanki alt komşumun annesi daha bir heyecanlı, ahenkli anlatır anılarını, yaşam deneyimlerini.. Uzun bir yolculukta, cam kenarında oturmanın sarhoşluğu ile kurulan yol tadında hayallerimiz daha bir oluverecekmiş gibi gelir ve istemezsin o yol bitsin...
Yaşam da o kadar derin, kıymetli ve tekrarı yok gibi geliyor ama sanki elimizden bir o kadar kayıp gidiyormuş gibi. Ortaokul fen bilgisi dersi labaratuarında tanıştığımı o ağır metallerden olan cıva misali..Oysa bir o kadar hafif, gümüş renkli, koyduğumuz kaptaki gibi hareketli. Birinci derecede maruz kalındığında zehirli, eser miktarı pahalı ama sorsan pek bir gereksiz gibi..peki yaşamımız da sahiden öyle mi?
Her sabah güne gülerek uyanıp, yıllar önce mutlku ve kırışıksız bir ünlünün tavsiyesinde gördüğüm gibi ayna karşısına geçip beş dakikalığına bedenime şükür egzersizi yapıp sütlü kahvemi içip o gün yavrumu, ailemi nasıl besleyeceğim, ruhumu nasıl doyuracağım sadece ruhumu değil tabii canım midemi nasıl doyuracağım gülüp eğleneceğimi düşünerek geçireceğim günler olmasını istiyorum.
Bizler kuş sütünün eksik olmadığı sofralarda, markalı afilli tasarım kıyafetlerle, çocuk oyun atölyelerinde büyümedik değil mi? ilk fotografımız özel doğum fooğrafçısı tarafından çekilmedi. Hala annem ile babamı el ele tutmuş gezerken görmedim ben. Belki de <nnem de uzun bir yol mesafesinde babamla birlikte yürümediği için kendi adımlarıyla onunkisini karşılaştırmamıştır hiç..ama çocukluğumda şehirler arası uzun tren yolculuklarında tanıştım kitaplarla. Çok sayıda değiştirmiş olduğum okullar nedeniyle sevdiğim arkadaşlara yapışmışlığım, bir türlü terk edemeyişlerim ve kaygılı bağlanmalarım. Emekli babanın çocuğu her eğitim öğretim başlama ayında kitap ve okul giysisi masrafı düşünerek başlar okula ki belki de bundandır nakitle banknotla olan kan uyuşmazlığım.
Bir nesil bu şekilde , buna benzer kaygı ve sorunlarla ancak belki de ayakları yere basarak susam sokağı tadında yetiştik. Gerçekten gülmenin değerini, yokluğu gördük, yaşadığı alanın huzurunun güveniyle yetiştik. Ancak bir nesil de var ki insan olmanın değerinin varoluşundan geldiğini bilmeden , sevgi görmedi o duyusu gelişmedi ki sevmeyi bilmeden yaşıyor. Ruhu hiç renklenmedi ki renkli olan ruhlara düşmanlık besliyor. Amacı, hedefi olmadı ki umudu için yaşayanlara terör estiriyor ve o kadar coştu ki içlerindeki huzursuzluğu bizlere, renk ve farklılıklarımızla bütün olmak isteyenlere engel olmak istiyor. Gelişim çağınd aizlemiş olduğumuz o gerilim filmlerindeki aramızdan çıkan o hiç beklenmedik ama tahmin edilen seri katillerden bile değil bunlar. Önce sarışın, gözlüklü ve saf kalpliysen diye öldürülmüyorsun, zihin yürütemez, kestirilemezsin ve ölmen için doğmuş olman onlar için yeterli.
Oysa onlar için hayallerimizi söndürmek, bölünmek, ayrışmak, sıkışmak ve dağılmak yeterli. Kaybolmuş, sevgisiz beden ve ruhları artık tek kabusumuz. Kanser olup ölmemek için bitki tarifi, koca karı ilaçlarından medet ummuyor, kalabalıktan, eğlenmekten, dikkat çekmekten korkuyor, silinmeye çalışıyor, ay yürüyüşü yapar gibi adımlar atıyoruz.
Belki ben evet gideceğim, içimden geldiği gibi yaşadığım, dolu dolu geçirdiğim , ürettiğim ve ailemle soluduğum hava yanıma kar kalacak. Geriye kalırsa bu yazı, anılarım, yaşanmışlıklarım kalacak ama tükenmeyeceğiz, onlar tükenecekler. Tıpkı özdemir asaf'ın mısralarındaki gibi;

                               hepimiz ikinci perdedeyiz.
                               İkinci perde bitmez.
                               Birinci perdede umutlar vardı.
                               Yetmez.
                               Üçüncü perdeye
                               kim_ kalır /kim kalmaz
                                belli olmaz....