14 Temmuz 2014 Pazartesi

Az kaldı canım ramazanda da T'e kadar buradayım...

Ömür dediğin  programını izlerim denk gelirse. O ihtiyarların yaşam hikayeleri, anıları, gülüşleri, türküleri, tekerlemeleri ne kadar anlamlı. Doğallık, deneyim herşey var. İnsan göz yaşlarına engel olamıyor izlerken. Hiç sıkılmam yaşlıların sohbetlerinden, rahmetli dedem kendisi gençken oturduğu yerdeki bastonla gezen, yaşı epey geçkin bir adamın kendisine 'bakın bakın siz de böyle olacaksın'  dediğini, o zamanlar o adamın ne kadar yaşlı olduğunu ve yaşlılığın kendilerine uzak olduğunu düşünüp adama vah vah dediklerini ama şu an kendisinin de o ihtiyar gibi olduğunu anlatırdı. Dedemden hanım kızlar canım kızlar diye ondan duyduğum türküyü söylemesini isterdim, sonra sıradan farfara şarkısı gelirdi. durup dururken de ah balam ahhh diye nidaları vardı dedemin. Allah rahmet eylesin.

Pınar isimli o kadar çok arkadaşım oldu ki, belki en az 10dur. Demekki bizim jenerasyonda popülermiş. Hepsi de güzel güzel kızlardı demekki pınarlar güzel olurmuş. Yakın olarak iki tane pınar tanıdım. Birisi lisedeki ixir adlı ergen grubumdaki elmacı pınar, temiz kalpli, zeki arkadaşım. o izin verirse görüşüyoruz hala pınarla, yani telefonla ulaşabildiğimizde, hep planlar yapıyoruz aynı ildeyiz ama kızımız doktor çıktı oldukça yoğunuz. Diğer pınar da pırti dediğim iki yıllık oda arkadaşımdı yurttan. Aklıma gamsızlığı gelir bir de çok güzel oluşu ve ona hayatının ilk allığını sürüp maskaraya yönlendirişimi unutmam ha bir de bir keresinde sabahın köründe tam ben odadan çıkıp okula gidecekken ailesinin ona yeni aldığı, o zaman için profesyonel olarak gördüğümüz digital fotograf makinesini elinden düşürüp makinanın açılmamasıyla endişelenmişti. Ben de odadan o şekilde ayrılınca yurttan çıkamayıp keyfini düzeltirim bir çözüm buluruz diye odaya geri dönmüştüm. Karşımdaki sahneyi hala unutamam. kulağında müzik sean pauldan we'll be burning dinleyip coşuyordu. Hay seni dedim sadece...

Rıza karaağaçlı şu an ne yapıyordur bilmiyorum ama radyo mydanoseda lise  yıllarında dinlerdim programını. Geceleri müzik dinlemeye bayılırdım o zamanlar. Belirli saatlerde aynı şarkılar çıkardı ve o rutini bozmak olmazdı. tom's dinner, take my breath away, frozen şarkıları gelirdi arka arkaya. Sesini sonuna kadar açardım şuanki işitme sorunum bundan mütevellit. O radyolu kasetçalara aldığım kulaklıkların haddi hesabı olmazdı. Ne hassastı onların ucuz olanı, okan bayülgenin de radyo d'de olduğu zamanlar programını ne cesaretse aramış, canlı bağlanmış bir de sesimi kaydetmiştim neyse ki çok mağdur etmemişti beni etseydi de kimse bilmezdi zaten. Ayça Şen sevgim de o günlerden. Sabahın köründe çizgifilm izlemek için haftasonu bile erkenden kalktığım günlerin ertesi zaman sürecini kapsar bu ergen günlerim. Bir yaz tatili döneminde teomanın sus konuşma klibi yazında
 ' la ne na ' isimli bir dizi keşfetmiştim, o kadar güzeldi ki cranberries falan sountrack şarkılarıydı. Aksel diye bir çocuk da vardı ee naparsın ergen kafası

Sakin sakin herhangi bir sırada beklediğimiz anları düşünelim, Banka sırası olsun bu, önünüzdeki kişiyi ezberlersiniz bir güzel, arka sıranız ise gittikçe kalabalıklaşmıştır. Artık yorulmuşsunuzdur dikilmekten ancak oturursanız sıranızı kaybetmekten korkarsınız, bazen de arkanızdaki şahıs sanki gittikçe yanınızda durmuştur ve sıranızı kapacacağı endişeniz vardır ama söyleyemezsiniz de hissettirmeye çalışırsınız, o ince mesafeyi ayarlamak önemlidir. Üniversite şenliklerinde kimlik sorunu varsa, o konsere gidilmeliyse, elinizdeki kimlik size yandan benziyor cinsiyetinizi bile temsil etmiyorsa ama elinizdeki sadece oysa, sıra size yaklaşmışsa ve güvenlik o gün gününde değilse hadi bakalım kolay gelsin bir acayip bekleyiş durumları vardır. Bir de ben ve eski ev arkadaşımın iş dönüşü yanlış otobüse binip ev yerine bildiğin hayko cepkin konserine giriş anım. Tamam konsere yanlışlıklan girmesi iyiydi de yanlışlıklan demeyeydim daha iyiydi.

Şirketim olsa dedim şimdi en anoniminden. Herkesin bir işi olsa kendi kendine takılsa bu şirkette, vergi levham asılı olsun girişte, ustalık belgem olsun bir de, ustalık belgesindeki fotografım benim bile hatırlayamadığım bir halimle çekilmiş bir resim olsun, ortaokul ikinci bilemedin üçüncü sınıfta annemin kuaförünün gazabına uğrayıp saçlarımı erkek gibi kısacık kestirdiğim o yıllardaki halimle çekilmiş gibi olsun, aman o ne saçtı, benim gibi renkli gözlülerin sibel canın padişah klibine uzun süreli maruz kalmadan dolayı ' ben de renkli gözlüyüm kısa saç bana da öyle yakışır' yanılsamalarının sonucu berbat saçlar. Şirkete böyle saçla girilmez, haa baştan söyleyim veresiye teklif edilmez.

Taktikli canlılarız nihayetinde, yaşamdaki olaylara, durumlara ilişkin davranış planlarımız, düşünce kalıplarımıza göre hareket edişlerimiz, başkalarının bizim hakkımızdaki izlenimlerini belirleme şekillerimiz vardır, izlenim ayarlamacılığı denir buna sosyal psikolojide, yükseği ve düşüğü vardır,ama kötü bir şey değildir, olması gereken, normali mübahdir. Self-monitoring diye bakmak lazım, literatürü takip etmek lazım.

şimdilik bu kadar tatilden sonra canlanacak buralar...